Metabolik organizmaların yaşamı oksijen ile enerji üretebilme becerilerine bağlıdır. Bu enerji üretim süreci reaktif oksijen radikallerinin (ROS) üretilmesi riskini taşır. Düşük seviyedeki ROS sinyal iletiminde kullanılan bir faktörken, bu radikallerin uzun vadede artışı proteinlerin, yağların ve nükleik asitlerin oksidasyonuna, hücrelerde fonksiyon kaybına ve ölüme neden olur.
Dokulara oksijen dağılımı hücre yaşamı için olmazsa olmaz bir şarttır. Arteryal kandaki oksijen dengesi ve oksijen homestazında kanda salınımı ile anahtar bir rol oynayan Hipoksi İle İndüklenebilen Faktörü (HIF) gibi etmenler ile oluşan hassas refleksler yolu ile oksijen kullanımı olmak zorundadır. Hipoksi durumunda; hücresel adaptasyon mekanizmalarının HIF salnımını arttırması sonucu hamilelikte, yaşlılıkta ve obezitede önemli bir rolü olan Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü (VEGF) oluşur.
Hipoksi; ani ölüm, kalp yetmezliği ve azalan oksijene bağlı olarak kapiller damarlardan mitokondrilere oksijenin iletilmesine bağlı hastalıkların görülmesi riskini meydana getirir. Bir çok hastalığın ortak noktası dokularda adaptasyonu arttırmasıdır. Örnek olarak; insan fetusu Everest dağının yükseltisindeki basınca eşit bir oksijen basıncı geliştirebilmektedir.
Adaptasyon sağlamadan 5000 m. üzerinde bir yüksekliğe çıkmak mümkün değildir. 200’den az dağcı oksijen desteği olmadan Everest dağının zirvesine ulaşabilmişlerdir. Yüksek rakımdaki O2 basıncı (PO2) bir çok tırmanıcı için uygun değil, dünyanın en yüksek dağı olan Everest de insan sınırlarına uygun bir yükseklikte değildir. Aslında gezegenimizde her yükseklikte yaşam mümkündür. Zubieta-Castillo ‘’Bu gezegende herhangi bir yerde yaşam mümkündür, yeterli beslenme ve barınma sağlanabilir ve yavaş bir adaptasyon için yeterli zaman bulunabilir.’’ demiştir.
Çalışmalar 5340 m. ‘nin sürekli yaşam için limit olduğunu göstermektedir. 1100 m. ‘nin üzerine çıkıldığında her 100 m.’de bir VO2 max değerinin %9 azaldığı ve yaşlanmanın her yıl VO2 max değerinde %1 azalma ile karakterize olduğunu düşündüğümüzde istatistiki olarak yüksek rakımda yükselti arttıkça yaşam süresi azalmaktadır. Yaşlanmada ve yükseltide VO2 max değerinin azalması arasında bir çok korelasyon vardır. Hem yükselti hem yaşlanma hücre membranları üzerinde yapısal ve fonksiyonel yıkıcı etklieri olan serbest radikal (ROS) üretimini arttırır. Yaşam boyu biriken serbest radikaller vücudun antioksidan savunma sistemini etkisizleştirir.
Yaşam süresinin metabolizma hızı ve mitokondrilerdeki oksijen tüketimi ile ilgili olduğu düşünüldüğünde HIF’in akut ve kronik hipoksiye yanıt olarak artışı adaptasyon sürecinde kritik bir role sahiptir. Yüksek rakım tüm ırklarda düşük doğum oranlarına neden olmakta ve serbest radikal üretimindeki artış ve yaşlanma sonucu Everest de yaşam teorik olarak imkansız hale gelmektedir.
Yükselti hipoksiye neden olurken hipoksi de serbest radikal üretimini arttırarak yaşlılığa neden olur. Paralel aşırı antrenman serbest radikal üretimini arttırarak hücresel düzeyde hasara ve yaşlanmada etkili süreçlere neden olmaktadır.
Yüksek rakımda yaşayan kişiler aşağı indiklerinde oksijen fazlalığından dolayı kendilerini rahatsız hissederler. Hipoksi durumunda adaptasyonu sağlamak için serbest radikal (ROS) üretimi artar ve PO2’de ki değişimler hücre homestazını rahatsız eder.
Everest insanlar için limit olarak görünse de solar radyasyon, egzersiz ve cinsel farklar da göz önüne alınmalıdır. Yüksek rakımda yaşayan kadınlar hastalıklar konusunda daha hassas ve erken ölüme yatkındırlar. Yükseklik hipoksisi yaşlanmayı hızlandıran bir faktör olarak görünmektedir. Yükseltide yaşlanmayı hızlandıracak seviyede nitik oksit ve serbest oksijen radikalleri (ROS) üretilir. Yükseklik hipoksisi ölüm oranını arttırarak beklenen yaşam süresini azaltmaktadır. Diğer bir deyişle Everest’in zirvesinde yaşam daha kısa olacaktır. Everest modeli yaşlılıktan korunmak veya yaşlılığı geciktirmek için oksijen kullanımı ve metabolizma arasındaki ilişkiyi anlamak için yararlı bir çalışmadır.