Dünyada her 10 saniyede 1-2 kişiye diyabet tanısı konuluyor ve bir kişi diyabet ya da diyabete bağlı bozukluklar sonucu yaşamını yitiriyor.2010 yılında 4 milyon kişi, diyabet nedeniyle hayatını kaybetti.Dünya Sağlık Örgütü(DSÖ), 2005-2030 yılına diyabete bağlı ölüm sayısının ikiye katlanacağını belirtiyor.
2010`da dünya nüfusunun yüzde 6.6`sında görülen diyabetli hasta sayısının, 2030 yılında kadar 438 milyona ulaşacı öngörülüyor.Türkiye’de 6,5 milyon diyabet hastası bulunuyor ve 3 milyon kişi de bu hastalıktan haberdar olmadan yaşıyor.20 yaş üstü her 7 kişiden biri diyabet hastası.
Diyabet, insülinsalınımının veya insülin etkisinin tamamen yada göreceli azlıgı sonucu gelisen karbonhidrat, protein ve yag metabolizması bozukluklarına yol açan bir hastalıktır.Çesitli klinik belirtileri olan ve kişi üzerinde ciddi sosyo – ekonomik yük yaratan diyabet; organ ve islev kayıplarına yol açarak yasam süresini ve kalitesini olumsuz yönde etkiler.
Diyabet hastalıgının sık görülen belirtileri; agızkurulugu, çok su içme, sık idrara çıkma, açlık hissinin fazla olması ve çok yemek yemedir.Açlık hissi, insülinyetersizliginden dolayı hücrelere yeterli glikoz giremedigi için olusmaktadır. Insülininyoklugu veya etkisizligi sonucu, alınan besin hücre içine girerek enerjiye dönüsemediginden açlık hissi devam etmektedir.
Bunun dısında halsizlik, yorgunluk (hücrelerdeki enerji yetersizligi hücre fonksiyonlarında yavaslama ve azalmaya yol açmakta, bu durum genel vücut gücünde düsmeye neden olmaktadır.) zayıflama, bulanık görme, ciltteki yara ve kesiklerin geç iyilesmesi gibi belirtiler de görülmektedir.
Hücreler ihtiyaç duyduğu enerjiyi kandaki glukozdan sağlarlar.Ancak glukozun enerji olarak kullanılabilmesi için hücre içine taşınması gereklidir.
Glukozun hücre içine girebilmesi “insülin” denen bir hormon aracılığıyla mümkündür.İnsulin “Pankreas” ın hormonal salgı birimi olan Langerhans Adacıkları’nda üretilir. İnsülin’in adı latince ada anlamına gelen insula dan türetilmiştir.
Vücuda alınan karbonhidratlar sindirildikten sonra glukoz formunda kana salınırlar.Kandaki glukoz seviyesinin artışı pankreası uyararak insülin üretimini sağlar.
Pankreas tarafından üretilen insülin, hücre zarlarında bulunan insülin-reseptörleri tarafından yakalanarak, hemen yanı başındaki GLUT kanallarının, açılmasını sağlar. Kandaki glukoz, açılan bu kanallarından hücre içine girer ve enerji olarak kullanılır.
Kan şekeri azaldığı zaman ise pankreastan glukagon hormonu salınımı başlar.Glukagon pankreas tarafından üretilen ve karaciğerden kana şeker salınımını uyaran bir hormondur. Ayrıca insülinsalınımını da baskılar.Glukagon karaciğerinde depo şeker bulunmayan insanlarda işe yaramaz. Bunlar uzun süreli açlık veya hipoglisemiye maruz kalanlar ve alkoliklerdir.
Diyabet insülin üretimi veya insülin fonksiyonundaki yetersizlik ile kan glukoz seviyesinin aşırı artışına neden olan bir hastalıktır.
Diyabet’in iki tipi vardır;
TİP I ( İnsüline Bağımlı)
TİP II (İnsüline Bağımlı Olmayan)
Tip I diyabet, pankreas beta hücrelerinin zedelenmesi yada total kaybına baglı olarak insülin eksikligi sonucu ortaya çıkan ve insüline bagımlı olarak sürüp giden diyabettir.
Hastalığın bu tipinde hastaların pankreasları doğuştan insülin üretemediğinden insülinin enjeksiyon (iğne) yolu ile dışarıdan alınması gerekir. Şeker hastalığı olan kişilerin %10’u bu gruptadır. 30 yaşından önce başlar.
Normal kişilerde vücudu dışarıdan gelen yabancı etkenlere karşı korumakla görevli bir bağışıklık sistemi vardır.
Bu sistemin herhangi bir nedenle (virüs, ilaç, aşılanma, fizik veya stres v.b) normalden sapması sonucu kendi hücrelerini yabancı olarak algılaması, onlara saldırması ve tahrip etmesiyle meydana gelen hastalıklara “otoimmun hastalıklar” denir.
Tip 1 diyabet denilen şeker hastalığı da, bu otoimmun hastalıklar grubuna dahildir.
Bilinmeyen bir sebeple harekete geçen bağışıklık sistemi, insülin yapımını üstlenen pankreas beta hücrelerini tahrip etmektedir.
Bu tahribat %80’in üzerine ulaştığında hastalık belirtileri ortaya çıkmaya başlar.
Şeker hastalığı olan kişilerde egzersiz için bazı potansiyel riskler vardır. Kullanılan ilaçların aşırı etkisi, hastalarda hipoglisemiye (kan şekerinin aşırı düşmesi) sebep olabilir.
Tip 1 diyabetiklerin özellikle karaciğerlerinde ve bir ölçüde kaslarında glikojen depoları azalır. Bu sebeple, bu hastaların egzersize dayanıklılığı normal kişilere göre azalır. Tip 1 diyabetiklerde egzersiz sırasında hipoglisemi oldukça sık rastlanan bir durumdur..
Normal insanlarda efor sırasında kan insülin düzeyleri azalır, ayrıca glukagon ve adrenalin hepatikglukoz üretimini artırarak bu sırada kullanılacak fazla glukozu karşılarlar. Tip 1 diyabetik hastada insülin düzeyi egzersiz sırasında gereken şekilde düşmez.
Bu yüksek insülin düzeyi egzersiz sırasında glikoz kullanımını uyarır.Ancak bundan daha güçlü olan etki glukoneojenez ve glikojenoliz yoluyla karaciğerde glukoz üretiminin engellenmesidir.
Tip 1 diyabetik hastanın egzersiz sırasında insülinsekresyonunu artırma şansı yoktur.
Egzersiz sonrasında oluşabilecek bir hiperglisemi daha uzun ve şiddetli olabilir.
Kötü kontrol altındaki ve/veya ketonürik hastada egzersiz glukozuptake’inin bozulmasına, lipofiz ve ketogenezin ve hepatikglukoz üretiminin artmasına yol açabilir.
Tip 1 Diyabet’te egzersiz;
- İnsülin gereksinimini azaltır ve etkisini arttırır
- Yemekten sonraki en yüksek kan glikoz düzeyini azaltır
- Ketonemiazalır
- Kardiyovaskülersistemi olumlu yönde etkiler
- Hiperlipidemiyi azaltır.
Tip II Diyabet’de insülin hormonu yeterli miktarda salınamaz veya gereken şekilde kullanılamaz. Şeker hastalarının %90’nı bu gruptadır. Bu hastalar genellikle şişmandırlar ve aktivite seviyeleri çok düşüktür.
Ailede şeker hastalığı varsa bu durumun görülme sıklığı artar. İnsülin kullanmadan diyet yapılarak veya ağızdan alınan ilaçlar ile tedavi edilebilir. Çok ilerlemiş durumlarda insülin iğneleri kullanılabilir.
Egzersiz tip 2 diyabetik için kilo kaybı, diyet ve oral antidiyabetikler veya insülinle birlikte bir tedavi yöntemidir.
Tip 2 Diyabet’te egzersiz;
- Egzersiz periferikinsülin duyarlılığını, insülinin reseptörüne bağlanmasını artırarak ve obeziteyi azaltarak hipoglisemi kontrolüne yardımcı olur.
- Kan glikoz düzeyini düşürür ve kontrolü sağlar
- Periferalinsülin duyarlılığını arttırır
- Kan lipid profilini düzeltir
- Hipertansiyonu azaltır
- Tartı yönetimini sağlar
- Duyusal durumu iyileştirir
- Kendine güveni arttırır
- Yaşam kalitesini yükseltir
Diyabetli Bireylerde Egzersizde Dikkat Edilmesi gerekenler
İnsülin ya da oral antidiyabetik ilaç kullanan ve egzersiz yapan bireylerde, hipoglisemi riski vardır.
Diyabetli olmayan bireylerde vücut insülinsalınımını kan şekeri çok düşmeden durdurur. Ancak diyabetli bireylerde insülin dışarıdan enjekte edildiği için böyle bir kontrol mekanizması yoktur. Kan glikozu düşük de olsa insülin emilmeye devam eder.
Egzersiz, kas hücrelerinde kan glikozunun kullanımını arttırarak hipoglisemiye yol açabilir. Bu nedenle egzersiz programına başlanırken ilaç ve egzersiz programı birlikte ele alınır.
Diyabetik ilaçların etkisinin en yüksek olduğu dönemde egzersiz yapılmaz.Kan glikoz düzeyi 240 mg/dl’den daha yüksek olduğu zaman egzersiz yapılırsa kan glikoz düzeyi daha da yükselebilir.
Alkol kan glikozunu düşürür. Normal zamanda kan glikozu düştüğünde karaciğerde depolanmış olan glikojen glikoza dönüşerek kana verilir.Bu hipoglisemiyi geçici olarak düzeltir ve tedavi için zaman kazandırır.Alkol bu işlemi engelleyerek ağır hipoglisemilere neden olabilir.